Uğur Mumcu'yu andık- Ceyhun Balcı

Uğur Mumcu'yu andık- Ceyhun Balcı

UĞUR MUMCU’YU ANDIK!

 
Bilgiye dayanan düşüncenin, araştırmacılığın ve elbette gerçeği arayıp bulma eyleminin bu coğrafyadaki önde gelen temsilcisi Uğur Mumcu’yu aramızdan ayrılışının 19. yıldönümünde saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.
 
İçinde bulunduğumuz haftaya yayılan etkinlikler İzmir’de de hatırı sayılır yoğunlukta gerçekleşmekte!
 
Bu etkinliklerden birisi Mumcu’nun ölüm gününde Ege Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirildi. EGÖDER (Ege Öğretim Elemanları Derneği) öncülüğündeki etkinliğin ana teması Uğur Mumcu’nun artık belleklerimize kazınan “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” sözüydü!
 
Hazırlığı ve gerçekleştirilmesi kısa bir zaman aralığına sığdırılan etkinlik panel biçiminde gerçekleştirildi. Prof Dr Emin TAŞKIRAN (Yönetmen), Prof Dr Can CEYLAN ve Dr Ceyhun BALCI’dan oluşan panelistlerin başlangıçtaki kaygıları etkinlik sonunda izleyenlerin olumlu geri bildirimleriyle giderilmiş oldu!
 
Panel Uğur Mumcu’yu hak ettiği biçimde anmak temel hedefti. Bu tür etkinliklerin ortak paydasına dönüşen “ağlama duvarı” oluşturma ve bu yolla vicdanları temizleme yaklaşımından kaçınılması amaçlanmıştı.
 
Bu bakımdan da amaca ulaşıldığı izleyenlerin geri bildirimleri yoluyla doğrulanmıştır.
 
EÜTF Öğretim Üyesi Prof Dr Can CEYLAN ilginç bilgilerle ve duyguyla yüklü bir Uğur Mumcu biyografisi sundu.
 
Sunumda yer alan fotoğraflar Cumhuriyet’in Türkiye’de yol açtığı çağdaş dönüşümü özetler gibiydi. Aile fotoğrafındaki görüntü çağdaş Cumhuriyet ailesinin fotoğrafıydı!
 
İlk gençlik yılları ile kendini gösteren bilinç NATO Bursu’nu reddedecek kararlılık ve dik duruşu geliştirmekte gecikmeyecektir.
 
“Sakıncalı Piyade” yıllarından kalma belgelerin yanı sıra sakıncalılığın yargı kararı ile mahkum edilmiş olmasına ilişkin bilgiler de ilginçti!
 
Suikaste uğradığı otomobilinin de yer aldığı çocukları Özgür ve Özge ile birlikte çekilmiş olan fotoğrafı salondaki duygusallığı üst düzeye eriştirmeye yetti.
 
Eserleri listesi yansıya sığmayacak kadar kalabalıktı! Sevgili Can Ceylan’ın vurgusunu paylaşmadan geçmeyelim! En önemli eseri hiç kuşkusuz Türk toplumunun gönlünde edindiği tahttı!
 
“Uğurlar Olsun!” ezgisinin salona dinletilmesinde iyi ki bir aksaklık yaşandı ! Yoksa, duygusallığı ve ağlama duvarını hedeflemese de bu etkinlik de başka bir çoğu gibi gözyaşlarının sel olduğu bir ortama dönüşebilirdi!
 
Sevgili Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu ne mutlu biz İzmirlilere ki; İzmir’e yadigârdır!
 
Uğur Mumcu yokluğunda bile üretkenliğini sürdüren kişilik! um:ag (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik) Vakfı bugün de var gücü ile toplumu aydınlatmayı sürdürürken, medyaya araştırmacı gazeteciler kazandırma görevini yerine getiriyor.
 
Konuşmanın sonunda sözü Şair Can Ceylan aldı :
 
UĞUR’LU AYDINLIK
 
Gün geçmiyor ki
Üzerinde kafa yormadığım bir ayrıntı
Belleğimin kıyımına uğramasın
Tıka basa dolduğundan mı?
Arşivinin rafları desem
Değil
Önüne geleni almadığından mı?
Eşiğinden içeri desem
O hiç faşist olmadı
Belli ki bellek denen hazine
Hak edeni istiyor
Kucaklanmayı
İrdelenmeyene, sorgulanmayana
Berk ve us’lu bir duvar
Kapıları
Yoksa ne farkederdi
Sardalyanın yavrusunun
Papalina olması
Yahut beklenir miydi?
“Uğur”lu bir aydınlığın
Fikre kanat çırpması
 
-Can Ceylan-
 

İkinci konuşmacı aynı zamanda panel yönetmeni de olan Prof Dr Emin Taşkıran’dı! “Bilimsel Bilgi, Sözde Bilgi ve Diğer Sorunlar” başlıklı sunumuyla Uğur Mumcu’nun yaşam anlayışına yaraşır bir “bilim dünyasından” esintilerle buluşmuş oldu Uğur Mumcusever’ler.
 
Carl Sagan’dan, Richard Dawkins’e ve bilimin değişik dillerde tanımına varıncaya değin bir dizi temel bilgiyi paylaşıarak başladı sunumuna Prof Dr Emin Taşkıran.
 
Russell ve Einstein’ın yanı sıra bizden Cemal Yıldırım’ın  bilim tanımı özümsenmeye değerdi : “Bilim, kontrollü gözlem ve gözlem sonuçlarına dayalı mantıksal düşünme yolundan giderek olguları açıklayıcıgenellemeler bulma ve bunları doğrulama yöntemidir.”
 
Devam eden bölümdeki bilgiler de yaşamsal önemdeydi:

“Bilim- inanç karmaşası”
Bilim, sermaye ve iktidar açmazı: bilim bürokrasisi, bilimsel sahtekarlık
Bilgi kirliliği: ‘Sözde bilim’ yanılgısı
         Yanlış bilgilendirme
         Eksik bilgilendirme
         Bilginin taraflı yorumu
         Kavram kargaşası


Bilimden söz açılmışken Kopernik, Bruno ve Galile’nin adını anmamak olabilir miydi? Uğur Mumcu’nun yanı sıra hepsinin ama özellikle de sözünden dönmeyerek diri diri yakılan Bruno’nun ryhunu şad etmiş de oluyordu izleyenler!
 
Bir başka ilginç olgu en çok bilim üretilen ülke olan ABD’de bilimin sorgulanabililir konuma üstelik yargı düzleminde getirilmeye çalışılmasıydı. Bilimin sırtının mahkemede yere getirilmesine karşı savaşan yürekli, namuslu ve aydınlanmacı yargıç Overton’a gönderme yapılması unutulmadı!
 
Bilimcilerin elde ettikleri verileri kötü niyetten koruyamamasına ilişkin saptama Beatles’ın “Strawberry Fields Forever” ezgisi eşliğinde bir başka etkileyiciydi!
 
Sayısız bilimcinin Nobel’e ölümcül buluşlara katkı yapmaları sonrasında erişebilmiş olmaları Richard Feynman örneğinde kendini gösterdiği gibi ibretlik bir olguydu.
 
Özellikle “İnsan Hakları” alanına bizden katkılara vurgu göz ardı edilmemesi gereken bir önemli noktaydı. Bu önemli etkinliğin ürünü olarak yaşama geçen İstanbul Protokolü değinilmeyi hak eden bir başka önemli bilgi olarak anımsatılmış oldu.
 
Bilim-Sermaye ilişkisindeki çarpıklıklar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlar bugünü algılamamıza katkıda bulunacak önemli veriler olarak yerini almış oldu belleklerimizde!
 
Sözde bilimde kanıtlar ile kanaatlerin içi içeliği saptaması da bir başka önemli bilgilendirmeydi!
 
Sözde bilimin ayırt edici özelliklerinin yanı sıra diğer belirtilerini içeren bilgiler de unutulmaması gerekenler arasındaki yerini almış oldu!
 
Saygın bilim ortamlarının da sözde bilimin tuzağına düşebildiğine ilişkin örnekler son derece çarpıcıydı! Adında “fen” sözcüğünü taşıyan bir okulumuzda “besmelenin mikroskopik incelenmesi”ne yönelik bilgi şaşırtıcı olduğu kadar tüyler üreperticiydi!
 
Konuşmanın sonunda “bilimsel sahtekârlık” olgusuna ilişkin saptamalar da bilimsellik kisveli saçmalıklara dikkat çekmeyi fazlasıyla başarmış olmaktaydı!
 
“Özgürlük ve Bağımsızlık Uğur Mumcu’nun Karakteridir” sözleriyle sonlanmış oldu Emin Taşkıran’ın sözleri!
 
Uğur Mumcu anmasının son konuşmacısı İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Dr Ceyhun Balcı oldu!
 
“Tıp, Endüstri, Beslenme” konulu konuşma Uğur Mumcu’dan esinleri, Uğur Mumcu’ya göndermeleri içermekteydi!
 
Bilginin bağımsızlığı ve böylelikle doğruluğunu önemseyen saptamalarla başlayan konuşma; bilgi kisveli bilim dışılıklara da dikkat çekti!
 
Kolesterol ilaçlarının kullanımı bağlamında kamuoyu ile paylaşılan medya kökenli yazıların doğruluk içermekle birlikte; resmin bütününü göz ardı etmesi bakımından önemsenmeli vurgusu paylaşılmışdı.
 
Erişilebilir her bilginin güvenilir, akılcı ve bilimsel olamayabileceği anımsatıldı! Bu bağlamda bilgide de bağımsızlığın önemine dikkat çekildi.
 
Tıpta endüstrinin etkisinden hareketle kazancı önceleyen bu yapılanmanın doğal olarak etkileşim ve güdüleme gereksinimi içinde olacağının altı çizildi.
 
Endüstrinin kendi çıkar ve hedefleri doğrultusunda kendi bilim takımını kurduğu; bu yolla kendisi için en kazançlı yolu izlediği hatırlatıldıktan sonra bununla yetinmeyip hekim ve hastayı da etkilemekten geri kalmadığı gerçeğine göndermede bulunuldu.
 
Tıp-Endüstri ilişkisinde yaşanan yanlışlıkların bireysel hatalara indirgenmesinin tehlikelerine değinildikten sonra bu yanlışlıklara kaynaklık eden sistemsel sorunlara vurgu yapıldı. “Sağlıkta Dönüşüm” sürecinde boy hedefine dönüştürülen hekimlerin bu yolla da örselendiğine değinildi.
 
Bilimsel bir konunun medyaya malzeme olmasının sakıncalarına dikkat çekilerek yaşamımıza yansıyan örneklerden paylaşıldı.
 
Hekimlerin ve hekimliğin bu denli kuşatma altında olduğu bu dönemde bilim dışı yöntemlerle toplumu etkileyen ve kendilerine çıkar sağlayan girişimlerin yönetsel odaklarca hoşgörülmesi çelişkisine de göndermede bulunuldu.
 
Sağlık sorunu yaşayan insanların ilaç kullanımı gereksiniminin önemli ölçüde hatalı beslenmeye dayandığı gerçeğinden yola çıkılarak hekimlerin bu alandaki bilgisizliğinin ve fikirsizliğinin altı çizildi.
 
Beslenmenin uluslara ve dünyaya egemen olma aygıtına dönüştürülmüş olması tarım ve hayvancılıkta yapılan yanlışlıklara ortam sağlamıştır. İnsanın vazgeçilmez gereksinimi olan yeme-içmenin karşılanması insanları sağlıksızlıkla yüz yüze getirmiştir. Bu yanlışlık ortamında tek kazanan şirketler olmaktadır.
Korunmaya değil hastalandırmaya dayanan sistem  hastalandırmakta sonra da tedavi ederek kazanç sağlamaktadır.
 
Sağlıkta dayatılan sistemlerin doğasından kaynaklanan nedenlerle, hastalıksızlık sevinç değil üzüntü gerekçesi olmaktadır. Tıp-Endüstri ilişkisi kişisel değil sistemsel bir sorundur.
 
Uğur Mumcu tarafından da vurgulandığı gibi sistemle uğraşmak tehlikeli bir iştir. Ama, başka da çare yoktur.
 
Hekimlere düşenin bireyciliğe ve çıkarcılığa hizmet etmek olmadığı, sonuçlardan çok nedenlere yönelinmesi gereğinin anımsatılması, saydamlığın benimsenmesi, işbirlikçilerin etkisizleştirilmesi olduğunun altı çizildi.
 
Etkinlik izleyenlerin katkı ve sorularıyla tamamlanmış oldu!
 
Son sözü alan EGÖDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof Dr Aydın URAL görüşlerinden ödün vermediği için yanarak ölüme giden Bruno ile görüşlerinden ödün vermese de verir gibi görünüp sağ kalan Galile örneğinden söz ederek izleyenlere düşünmeleri için bir ev ödevi vermiş oldu!
 
Ceyhun BALCI, 25.01.2012